Sakat Muhabbet'te Alper Tolga Akkuş, Çukurova Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden, Engelsiz Üniversite Koordinatörlüğü görevini de üstelenen Doç. Dr. Çiğdem Yasemin Özkan Berksun ile Engelsiz Üniversite Koordinatörlüğü’nü, birkaç yıldır pek çok sakat hakları aktivistini öğrenciler ile bir araya getirme şansı bulduğu Engellilik ve Medya Dersi buluşmalarını, Çukurova İletişim’in engellilik konusunda bu denli duyarlı olmasında kişiliği ve enerjisi ile büyük pay sahibi olan eski öğrencisi Alper Okçuoğlu’nun faaliyetlerini ve en nihayet Sakat Muhabbet’e de konuk olan Zekeriya Ünal’ın Çukurova İletişim söyleşisi üzerine bir sohbet gerçekleştiriyor.
Alper Tolga Akkuş: Merhaba. Açık Radyo’ya, Sakat Muhabbet’e; sağlamcı zihniyetin kör topal muhalifine hoş geldiniz. Ben Alper Tolga Akkuş. Bugün 10 Temmuz 2024 Çarşamba. Bu hafta programı destekleyen Sibel Dileksiz’e teşekkür ederek başlamak istiyorum. Bu haftaki konuğumuz Çukurova Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden, ilgili bölümün Engelli Öğrenci Koordinatörü de olan Doç. Dr. Çiğdem Yasemin Özkan Berksun hocamız. Çiğdem Hocam merhaba, Açık Radyo’ya, Sakat Muhabbet’e hoş geldiniz. Nasılsınız, iyi misiniz?
Çiğdem Yasemin Özkan Berksun: Merhabalar, teşekkür ediyorum, iyiyim. Umarım sizler de iyisinizdir.
A.T.A.: Çok sağolun, iyiyiz bizler de. Tabi sizinle tanışıyoruz, Sakat Muhabbet’in sadık bir dinleyicisi olduğunuzu biliyorum. Siz tabii takip ettiğiniz için biliyorsunuzdur; Sakat Muhabbet’te ilk önce bir sorumuz var bizim, tüm konuklara onu soruyoruz. Çiğdem Yasemin Özkan Berksun kimdir, bugüne kadar neler yapmıştır ve bir sakatlığınız bulunuyor ise bunu da paylaşır mısınız?
Ç.Y.Ö.B.: Tabii. Ben Çukurova Üniversitesi İletişim Fakültesi İletişim Bilimleri Bölümünde öğretim üyesiyim. Ege Üniversitesi Gazetecilik Bölümü ve Anadolu Üniversitesi Basın ve Yayın bölümlerinde lisans ve yüksek lisans doktora eğitimlerimi tamamladıktan sonra, doktoramı bitirdikten sonra Çukurova Üniversitesi'ne geldim. Ve burada çalışmalarıma devam ediyorum. Sizin de belirttiğiniz gibi, aynı zamanda hem bölümün, hem de fakültenin Engelsiz Üniversite Koordinatörlüğü bünyesinde bölüm ve birim temsilcisi olarak da görev yapıyorum. Konuyla ilgili olduğu için söyleyeyim; sizi de konuk almamızın nedeni de oydu. 2021 yılından bu yana, Engellilik ve Medya isminde bir ders yürütüyorum İletişim Bilimleri Bölümü’nde. İki yıldır da, 2023 ve 2024'de, iki yıldır da Gazetecilik Bölümü’nde de bu dersi vermeye başladım. Aynı zamanda bu yıl da bir lisans üstü dersi vermeye başladım Engellilik ve İletişim Çalışmaları isminde. Konuyla ilişkime dair bir bilgi olduğu için bunu belirtmek istedim.
Sakatlık meselesine gelirsek; benim bir sakatlığım o anlamda yani bir yeti yitimim, bedensel bir yeti yitimim kalıcı olarak bulunmuyor. Ama aslında literatür ile ilişkili olarak sizin programınıza konuk olan bazı konuklar da bunu belirtme ihtiyacı hissediyorlar, ben de belirteyim; şayet geniş kapsamda sakatlığı değerlendirirsek, aslında bu biraz tartışmalı hale geliyor - bunu da bir parantez olarak, şimdiden parantezi açıp belirteyim ama belki daha sonra açarız. Çok uzatmayayım, herhangi bir yeti yitimim bulunmuyor.
A.T.A: Peki, Engelli Öğrenci Koordinatörlüğü ne demek? Ne yapar engelli öğrenci koordinatörü? Bu ne kadar zamandır üniversitelerde olan bir yapı?
Engelsiz Üniversite Koordinatörlüğü
Ç.Y.Ö.B.: Tam başlangıç yılını bilmiyorum ama benim bu göreve başlangıç yılım 2019. Daha önceden ilk göreve başladığımda Engelli Öğrenci Koordinatörlüğü idi bu görevin ismi. Daha sonradan ise YÖK bünyesinde üniversitelerde açılan Engelli Öğrenci Koordinatörlükleri vardı. Üniversitenin, rektörlüğün koordinatörlüğü bu. O çerçevede her birimde ve her bölümde yani her fakültede ve her bölümde birer temsilci görev yapıyor bu anlamda. Daha sonra bu isim Engelsiz Üniversite Koordinatörlüğü’ne dönüştürüldü. Bizler de o Engelsiz Üniversite Koordinatörlüğü’ne bağlı olarak, birim ve bölüm temsilcisi olarak görev yapıyoruz. Bu çerçevede yaptığımız şeyler aslında engelli bir öğrencimizin olduğu durumlarda onların aslında mevzuata ve ilgili YÖK'ün oluşturduğu üniversitelerin de bağlı bulunduğu engelli öğrencilerin eğitim haklarının sağlanması konusundaki yönergelerini ve yönetmeliklerini uygulamak. Bununla ilgili bir görevimiz var; engelli öğrencilerimizin ihtiyaçlarına, taleplerine dair çalışmalarda bulunmak ve aynı zamanda da aslında üniversitenin engelsiz üniversite çalışmaları kapsamında fakültelerin ve bölümlerin de engelli öğrenciler için daha erişilebilir - hem eğitimde, hem mekansal olarak, hem de sosyokültürel faaliyetlere katılımları bağlamında - bir hale getirmek üzere çalışmalarda bulunmak ile ilgili bir görevimiz var. Kısaca böyle tanımlayabilirim.
A.T.A.: Şimdi siz bu engelsiz üniversite çalışmaları deyince bir pencere açıldı bende ama konu dağılacak. Yani sakat diyorum ben, engelli diyorduk şimdi engelli demeyelim, engelsiz diyelim. Bunlar hep zaten konuştuğumuz konular ama konumuz o değil. Konu dağılacak diye buradan asıl konuma geçeyim.
Siz ‘konuk olduğunuzda’ dediniz ama dinleyicilerimiz bilmiyor bu detayı, ben o detayı vereyim. Nasıl konuk oldum, ne oldu? Çok da güzel bir hikayesi var. Aslında bu sizin konukluğunuz bir iadeyi ziyaret. 21 Mart'ta ben konuk olmuştum size. Mart'ın ilk günleriydi galiba ve bu sene 2024’te Kültürhane’de otururken sizden bir telefon geldi. Sakat Muhabbet’i izlediğinizi dile getirdiniz. Mersin'de oturduğumu da biliyordunuz galiba.
Ç.Y.Ö.B.: Programda duymuştum, evet.
A.T. A.: Bir Engellilik ve Medya dersi olduğunu, her ay sakat bir kişiyi, medyadaki bir kişiyi konuk ettiğinizi söylemiştiniz. Sonra görüştük, ettik ve ben 21 Mart tarihinde Çukurova İletişim’e konuk oldum. 21 Mart çok sihirli bir gün, baharın başladığı gün - Hıdırellez Günü ve Hikaye Anlatıcılığı Günü (Storytelling Day). ‘Benim bir planım var, Sakat Mizah diye bir şey yapsam olur mu?’ dedim. Siz de heyecanlanmıştınız hatta, benim de hoşuma gitmişti o. ‘Tabii ki olur’ demiştiniz ve ben de Sakat Mizah başlıklı bir söyleşi yapmıştım. Ama ondan da önce - Aleyna Taşçı sizin de bir öğrenciniz - radyo programı vardı onun ve ona konuk olmuştum ben 21 Mart tarihinde. Şimdi aradan dört ay geçti Çiğdem Hocam ve dört ay sonrasından o güne dönersek, sizin için hem Engellilik ve Medya dersi nasıl geçti o gün, benim konukluğum, sizin izlenimleriniz açısından? Benden sonra konuşuldu mu öğrenciler arasında, neler konuşuldu? Hem Engellilik ve Medya’nın iletişim öğrencilerine ne kattığını soruyorum aslında size, hem de Sakat Mizah’ı. Çünkü oradaki söyleşide de hep şu dendi bana; Dedik ya ‘sakat, engelli, engelsiz’ - en çok sorulan şuydu bana; ‘Ya sakat demesen mi, sakatı kullanmasam mı?’ Bunu söyleyenler de sakatlığı olmayan insanlar aslında. Sakat öğrenciler de vardı ve onlar çok sevdiler. Sizden duyayım ben; o gün neler oldu, neler bitti sizin pencerenizden?
Engellilik ve Medya Dersi Buluşmaları
Ç.Y.Ö.B.: Şimdi 2021 yılında dersi açma fikri oluştuğunda ki öncesinde dersi açmadan önce zaten ders kapsamında değil ama farklı faaliyetler çerçevesinde fakülteye engelli STK temsilcilerinden konuklar almıştım ve bunu bir derse dönüştürme benim teorik olarak ilgilenmem ile birlikte başladı. Bir derse dönüştükten sonra kesin olarak Engellilik ve Medya Dersi Buluşmaları diye gelenekselleştireceğim buluşmalar, toplantılar ayarlamak istemiştim ve bunu da gerçekleştirdim şimdiye kadar. Sizden önce de çok kıymetli, gerçekten alandan konuklar oldu. Sayarsak; dersi henüz açmadan önce Adana'da gerçekten çok iyi bir aktivist olduğunu düşündüğüm Otizmle Barış Derneği'nin başkanlığını yürüten Dursun Hanım, Dursun İzgi konuk olarak katılmıştı. Daha önce Sesli Betimleme Derneği’nden Olgun Yılmaz'ı konuk almıştık. Derse başladıktan sonra da Engin Yılmaz'ı, Boğaziçi Üniversitesi'nden sizin programınıza da konuk olan Engin Yılmaz hocayı konuk ettik. Hatta şimdi Erişilebilir İçerik Uygulamaları 1 ve 2 isminde iki ders de açtık ve Engin Hoca uzaktan derse de katılıyor. Daha sonra Mimar Sinan Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nden, Türkiye'de herhalde bu alanda en kıymetli çalışmaları bulunan hocalardan birisi olan Sibel Yardımcı hoca ile Bülent Küçükaslan'ı beraberce derse konuk almıştık. Engelli Kadın Derneği'nden Özlem Kara'yı da konuk aldık. TOHAD'dan Hakan Özgül'ü konuk aldık. İdil Seda Ak, bu alanda yine önemli çalışmaları bulunan bir isim, onunla iki günlük bir Engelli Hakları Eğitimi düzenledik. Sizden sonra da Zekeriya Ünal'ı konuk almıştık dersimize. Dolaysıyla hepsi çok yoğun içerikli ve gerçekten çok harika buluşmalar olmuştu. Siz, ‘Sakat Mizah’ deyince, ‘hah’ dedim ‘işte harika’. Çünkü onu da konuşurken siz de şunu söylemiştiniz; ‘Mizahı yapılmayan şey hayatın içinde olmuyor’.
A.T.A.: ‘Mizahı olmayanın izahı olmaz’ demiştim hatta.
Ç.Y.Ö.B.: Evet, hakikaten bu çok doğru. Sakatlık meselesini sadece orada değil, zaten derste de öğrencilerimizle her konuşmaya başladığımızda bunu çok tartışıyoruz ve dersi alan, almayan tüm öğrencilere açık olduğu için o gün ilk defa duyanlar da oluyor genellikle bu buluşmalarda. Dersimi ben zaten Bülent Küçükaslan’ın ‘Sakat Politiktir’ yazısını okutarak ve bunu tartışarak açıyorum her sene ve öğrencilerimin hepsinde bir şaşkınlık oluyor zaten. Konuğumuz dersimize dahil olana kadar, o haftaya kadar zaten biz bunu defaatle konuşmuş, tartışmış oluyoruz. Ama bir türlü ikna olmayan öğrencilerimiz de oluyor yani bunun zor bir şey olduğunu da söylüyorlar, bunu da çok iyi anlayabiliyorum. Bunu bir yeti yitimi olmayan biri olarak ben de yaşıyorum zaman zaman çünkü mesela en önemli örneklerden bir tanesi Mekanda Adalet Derneği'nin çıkardığı Beyond İstanbul dergisinin 2017’de çıkardığı ‘Mekanda Adalet ve Sakatlık’ sayısı.
A.T.A.: İlk sayısı hatta o. Sibel Yardımcı da editörü idi o sayının.
Çukurova İletişim’de ‘Sakat Mizah’ Söyleşisi
Ç.Y.Ö.B.: Sibel Yardımcı hatta orada çok da güzel bir giriş yazısı da yazmıştı; ‘Özürlü mü, Engelli mi?’ Çünkü orada da bu saydığımız isimlerin dışında da Türkiye'de çok kıymetli çalışmaları olan sakat hakları aktivistleri ve bu alanda teorik çalışmalar yürüten araştırmacıların - kimi sakatlığı kullanırken, kimi engelliliği kullanıyor - böyle bir topluluğun kendi içinde uzlaşılmış bir kavram olmadığı için dışardan aslında yeti yitimi olmayan insanların da ilk duyduğunda bir tereddüt yaşamasına neden oluyor böyle dersem bir şey olur mu diye. Tüm bunlar aslında alana ilgi duymamın da önemli nedenlerinden bir tanesi. Yani dildeki bu gerilim de aslında Sibel Yardımcı’nın o yazısında da belirttiği üzere olumsuz anlamın bertaraf edilmesi çabası. Burada gerçekten üzerine çok düşünülmesi, tartışılması, konuşulması gereken bir şey olduğunu gösteriyor ve işte tam da böyle gerilimli bir alanda bu meselenin mizahının yapılması bence çok yaratıcı ve hakikaten de arı kovanına biraz çomak sokmak gibi. Herkesi biraz daha düşündürecek, belki tartışmayı biraz daha provoke edip alevlendirecek bir şey. Bunun tam bir örneğini aslında orada gördük. Yani ben derslerimde bununla zaten karşılaşıyorum. O gün orada ilk defa duyanlar da bu konudaki fikirlerini itiraz yönünde beyan ettiler.
Her konuğumuzdan sonra dersimizde zaten konuşuyoruz. Öğrencilerimiz de gayet çok memnun kaldılar çünkü aslında bizler, derslerimizde belli bir literatürün, belli bir araştırma bütününün aktarıcılığını yapıyoruz, tanıtmaya çalışıyoruz ama doğrudan tanışıklık başka bir şey. Yani bu sadece sakatlık konusuyla ilgili değil, her türden ayrımcılıkla, her türden kimlik meselesiyle ilgili bir şey. Doğrudan temas, doğrudan tanışıklık deneyimi çok önemli ve bu buluşmaların da en büyük amacı bu. O gün de çok yoğun bir katılım vardı ve bol da tartışmalı geçti. Yani herkesin aslında kafasında en azından tartışmaya dair bir fikri oldu, bir şahitlik oldu, belli soru işaretleri oluştu. Belki kafalarında nihai bir karar oluşması şart değil ama duymuş oldular ve bu da bu buluşmaların en güzel tarafı diye düşünüyorum.
A.T.A.: Programın ortalarına bir yere geldik. Siz de biliyorsunuz, müzik çalıyoruz ve parçayı da konuğumuza soruyoruz. Ne çalalım bu hafta dinleyicilerimiz için?
Ç.Y.Ö.B.: Peki, güçlü bir kadın sesi duyalım; Patti Smith’den “People Have The Power” çalsın.
A.T.A.:Sakat Muhabbet devam ediyor. Bu hafta konuğumuz Çukurova Üniversitesi İletişim Fakültesi'nden ilgili bölümün Engelsiz Öğrenci Koordinatörü Doç. Dr. Çiğdem Yasemin Özkan Berksun. Siz bahsettiniz, benden sonra Zekeriya Ünal konuk oldu ama ben oradayken de benim tanıdığım ve sizin de öğrenciniz Alper Okçuoğlu’nun da üniversitede pek çok şeyi iyi yönde değiştirdiğine şahit olmuştum anlatılanlardan ve deneyimlerden. Alper Okçuoğlu ve Zekeriya Ünal'a dair bir şey sormak istiyorum size; Alper, adaşım, neleri değiştirdi? Ben katılamadım Zekeriya’nın söyleşisine ama Zekeriya'nın söyleşisi nasıl geçti, orada neler konuşuldu? Onları alalım sizden isterseniz. Zekeriya benim konuğum olmuştu daha önce, tanıyor dinleyenler. Adanalı, hemşerim ve yazar; onu da söyleyeyim ve sözü size bırakayım isterseniz.
Alper Okçuoğlu
Ç.Y.Ö.B.: Tamam, çok memnuniyetle cevaplayacağım her ikisini de. Öncelikle Alper ile başlayayım, buradan da selamlarımı göndereyim; Alper Okçuoğlu, bizim SMA hastası olan ve tekerlekli sandalye kullanıcısı olan öğrencimizdi. Ben henüz bu Engelli Öğrenci Koordinatörlüğü görevine başlamadan önce zaten bizim bölümümüzde öğrencimiz iken Alper ile hepimiz tanıştık ve o süreçte aslında Alper bir şeyleri değiştirdi gibi bir ifade belki çok doğru olmaz, genellikle bu anlamların da aslında medyada yoğunlukla fazlasıyla kullanılmasından çok rahatsız da olduğum için aslında o temsili biraz ters yüz etmek açısından söylüyorum. Sadece olan şey bir tanışıklıktı yani tanışıklığın deneyimiydi. Bu tanışıklık maalesef çok yoğun bir şekilde yaşanmadığı için benim ilk defa tekerlekli sandalye kullanıcısı olan yakın bir öğrencim oldu. Benim ve diğer fakültede, bölümde diğer hoca arkadaşlarım bu konuda ‘neler yapabiliriz’i düşünmeye başladı. Ama bundan da çok kaçınmak lazım yani engelli öğrencilerimiz için neler yapabiliriz falan gibi bir şey değil, sadece hali hazırdaki haklarına erişimi konusunda düşünmediğimiz, daha önce bir şey daha düşünmek yani bunları öğrenmek aslında yaşadığımız şey. Alper ellerini de kullanamıyor ama kısıtlı bir klavye kullanımı var ve zaten hep çalışmalarını da bu şekilde yürütüyor. Şu anda da zaten Mersin Üniversitesi'nde yüksek lisansını neredeyse tamamlamak üzere. Tez çalışmasını da yürütüyor. Bir örnek vermek istiyorum sadece; bilgisayar kullanımıyla ilgili çeşitli dersler var ama mevcut laboratuvarımızdaki masa Alper'in kullanımı için uygun değil. Ne yapılacak? Biz bunlarla tanışa tanışa o konuda ne yapılması gerekiyorsa yapmayı, bazen gözden kaçırdığımız durumlara bunu nasıl gözden kaçırdık diye hayıflanmayı öğrenmiş olduk.
Şunu da belirtmek isterim; sadece engellilik konusunda değil, programa katıldıktan sonra siz de belirtmiştiniz, büyük bir sakatlık konusu, büyük bir farkındalık var. Aslında biz fakülte olarak farkındalık demeyeyim ama hali hazırda zaten müfredatlarımızda, eğitim içeriklerimizde ayrımcılığa ilişkin çok fazla dersimiz var. Toplumsal cinsiyetle ilgili çok fazla dersimiz var. Hepimizin neredeyse bu konularda politik bir tavrı vardır, derslerimizin içeriğine bu yansır. Yani sadece bu konuda değil veya sadece ben değil, tüm çalışma arkadaşlarım ve öğrencilerimiz bu konularda zaten biraz düşünmeye teşnedir, meyillidir. Dolaysıyla böyle bir tanışıklıkla da neler yapılabileceğini öğrenmeye çalıştık. Bir de Alper'in sakatlığı dışında kişisel olarak farklı bir özelliği - farklı demeyeyim - yani ona benzer pek çok öğrencimiz de olduğu gibi bir niteliği vardı, çok aktif bir öğrenciydi. Yani her sakat ya da engelli olarak tarif edeceğimiz öğrenci böyle olmak zorunda da değil, her yeti yitimi olan öğrencinin de öyle olması gerekmediği gibi. Ama Alper öyle olan öğrencilerimizdendi. Dolaysıyla bir faaliyet mi yapılacak, Alper de katılıyor, orada neyi düşünmemiz lazım, bunu da düşünmemiz lazım diyordu. Bir yere mi gidilecek, Alper de geliyor, o zaman ne yapmamız lazım, şöyle bir araç ayarlamamız lazım derdi. Ulaşımla ilgili bir sıkıntı oluyor, orada ne yapmamız lazım, hemen onu düşünmeye başlıyordu. Bu süreçte biz öğrendik ve benim de aslında bu alana ilgi duymam da teorik olarak ilgi duymam da pratikteki bu tanışıklıkla oldu.
Siz de çok iyi tahmin edersiniz, bu programı dinleyip sakatlığı olan insanlar da çok çok iyi tahmin eder, çok basit olan bu tür şeylere katılmak, bunları sağlayabilmek her zaman mümkün olamayabiliyor, çok basit şeyler gözden kaçabiliyor. O günlük hayatın rutininde yani yüzde yüz olması gereken dediğiniz şeyler bir bakıyorsunuz olmayabiliyor. Bunlarla tanışmak aslında beni birazcık daha bu alanda çalışmaya da yöneltti diyeyim. Teorik olarak da ilgilenmeye başladıkça çok ufuk açıcı çalışmalar olduğunu görmeye başladım. Engellilik sosyolojisinden ya da sakatlık sosyolojisinden çok etkilendim ve benim için doktora sonrası bir ilgi alanı oldu. Yani biz Alper ile birlikte karşılıklı olarak, tüm fakültedeki arkadaşlarım, ben ve Alper, ve hatta ailesi, annesi ile de - çünkü okula geliyordu çoğu zaman Venhar Abla - hepimiz birlikte bir öğrenme deneyimi yaşadık ve bu süreçten de aslında neyi nasıl yapabiliriz, bundan sonra bedensel engelli bir öğrencimiz geldiğinde neleri düşünmemiz gerekir gibi soruların cevaplarını öğrendik. Ama bütünüyle sağlayabiliriz falan gibi bir iddiamız da yok asla yani hiç kimsenin yok. Çünkü hakikaten bu tanışıklıklar eğer artmaz ise, bu temaslar artmaz ise hali hazırdaki düzen aklımıza bir sürü şeyi maalesef getirmiyor. O anlamda çok önemliydi. Burada Alper'in değiştirdiği demeyeyim ama Alper'in hakikaten kişilik olarak da çok aktif bir öğrenci olması beraberce çok çalışmamızı sağladı ve gerçekten çok güzel bir öğrencilik ve hocalık deneyimi geçirdik hep birlikte.
Zekeriya Ünal
Ç.Y.Ö.B.: Zekeriya Ünal'ın katılımına gelirsek, sizin konuk olduğunuzda da gelmişti, Zekeriya Ünal'ı da ben sizin programınızda dinledikten sonra çok sevindim. Sizin Adanalı olduğunuzu öğrendiğim gibi onun da Adanalı olduğunu öğrendim.
A.T.A.: Hatta Adana'da yaşadığını da benden duymuştunuz değil mi? Heyecanlanmıştınız.
Ç.Y.Ö.B.: Evet, çok sevinmiştim. Çünkü daha önce İstanbul'da olan konuklarımın bir kısmını çevrim içi olarak dersime konuk aldım. Yüz yüze tercih ediyoruz elbette, her zaman konuklarımızla birlikte o teması yaşamayı istiyoruz. O yüzden çok heyecanlandım ve hatta onun katılımında da başlık olarak ben aynı zamanda iyi de bir yazar olduğu için Zekeriya Ünal, Edebiyatta Engellilik Temsili ya da Sakatlık Temsili olarak hangisini tercih etmeyi uygun görürse böyle bir şey düşünmüştüm. Ama Zekeriya Ünal, Bir Engelli Bireyle Sağlıklı İletişim başlığında bir proje hazırlamak istediğini ve bu konuda bazı çalışmalar yaptığını, bu konuda konuşmayı çok istediğini belirtti ve bu da beni heyecanlandırdı açıkçası. Daha önceden hazırladığı çalışmasını da bu anlamda bana gönderdi. Bu buluşmadan önce de hatta bir araya geldik, birlikte zaman geçirdik ve ardından buluşmamızı yaptık. O buluşma da gerçekten çok güzel oldu. Zekeriya Ünal da çok fazla aslında - sizin gibi yine - deneyimlerinden çok fazla bahsetti. Bu anlamda öğrencilerimizi de kimi zaman çok güldürdü çünkü onun da mizahi yönü kuvvetli, gerçekten çok iyi. Beni çok memnun eden iki buluşma gerçekleştirmiş olduk derslerde bu sene.
A.T.A.: Siz dediniz ya, ‘Alper geldi, bunlar oldu’ diye, aslında Alper değil. Alper’i çıkarın, sakat biri geldi ve onun ihtiyaçları sizi değiştirdi. Toplum da aslında böyle olacak. Toplumda da sakatlar dışarıda olsa, yolda olsa, görünse, değişecek bir şekilde de. Çok sağ olun Çiğdem Hocam konuk olduğunuz için. Sakat Muhabbet’te son olarak neler söylemek istersiniz diye son sorumu da size yöneltmiş olayım ben?
Ç.Y.Ö.B.: Ben de çok teşekkür ediyorum; öncelikle gerçekten hem fakülteye geldiğiniz için, hem de beni konuk olarak davet ettiğiniz için. Dediniz ya, ‘Alper değil, Alper’i çıkarın, sakat birinin gelmesi orada değiştiriyor aslında’ diye, biraz da şöyle; ‘değiştiriyor’ kelimesini çok kullanmayı tercih etmedim ama biraz da Alper de değiştiriyor - sakat biri değil sadece. Çünkü dediğim gibi, Alper çok aktif bir öğrenciydi. Dolaysıyla her hareket biraz böyle büyüyor, böyle gelişiyor. Bugün toplumsal cinsiyet konusunda medyada bir takım şeyler - çok ilerlememiş olsak da – hâlâ bir takım şeyler değişmiş, düzelmiş ise bu aslında kadın hareketinin gücüyle ilgili bir şey. Dolaysıyla buradan Alper'in talepkarlığı, Alper'in aktif olması, hiçbir şeye katılmaktan çekilmemesi gibi özellikleri de burada önemliydi. Ama bunu alıp, o değiştirdi gibi bir yorumlamada bulunmak istemiyorum. Bu tür temasların artmasını diliyorum ben, eğer ki bunlar artar ise, ne kadar artar is o kadar aslında bazı şeyler öğrenilmeye, deneyimlenmeye başlandığı için öğrenilmeye başlanacak.
A.T.A.: Şimdi, ‘Alper, ‘Alper dedin ama konuk almadım daha’ diyenler olabilir bana dinleyenler arasında, bu akıldan geçebilir. Alperi de konuk alacağız tabii. Belki de haftaya alırız, bilmiyorum. Yani Alper ile konuşmadım ama tabi onu da konuk alacağız. Çok sağolun Çğdem Hocam. Bir kez daha sizinle görüşmek çok iyi geldi bana en azından. Bu alanda doğru bir şekilde gittiğimizi görüyorum aslında. Bu hafta Çiğdem Yasemin Özkan Berksun idi konuğum. Bu haftayı destekleyen de Sibel Dileksiz hanım idi, ona da teşekkürler. Bir hafta sonra, başka bir konuda görüşmek üzere hoşça kalın diyorum.
Ç.Y.Ö.B.: Ben de çok teşekkür ederim, hoşça kalın.